İlle de müzik olsun

Kentsel dönüşüm kıskancındaki İstanbul’da, bu dönüşüm gerçekten kamunun yararına olacak mı ? Tarlabaşı, Maltepe Gülsuyu-Gülensu Mahallesi, Fener-Balat-Ayvansaray hattı, Taksim gezi parkındaki yıkım projeleri konuşulurken Sulukule’de yaşananları, hem yıkımı, hem yıkımdan geriye kalan hikayeleri, hem de sonrasında yapılan gönüllü çalışmaları hafızalarda taze tutmak önemli. O çalışmalardan biri “Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi”.

Sulukule’de turuncu boyaları, metal merdivenleri, kişiye özel otoparkıyla 3 katlı, ultra konforlu “Osmanlı Evleri”nin garip silueti yükseldi. Bundan beş sene önce, Sulukule olarak bilinen Neslişah ve Hatice Sultan mahallelerindeki Roman sakinlerin evleri yıkılıp kendileri polis zoruyla çıkartılırken, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir “Proje burada yaşayan insanların başka yere taşınması projesi değildir. Burada hak sahibi olan aileler yine hak sahibidirler” demişti. Fakat Sulukule, Türkiye’deki kentsel dönüşümün ne pahasına yapıldığının ve hangi amaca hizmet ettiğinin canlı bir örneği olarak kentin sivil hafızasındaki yerini aldı. TOKİ ihalesiyle Özkar İnşaat’ın yaptığı, tanesi 600 bin liradan satışa çıkarılan “Osmanlı Evleri” kentin ortasında “güvenli” bir sitede oturuyor olmanın iç huzuruyla yerleşecek yeni sahiplerini bekleyedursun; evleri yıkılan 900 hissedar arasından en fazla 50’si 640 konutluk projede hak sahibi. Başından beri evlerini vermemekte direnen diğer mahalle sakinleri ise Sulukule’nin civarındaki Balat, Karagümrük gibi semtlere yerleşmek zorunda kaldı. Eski evlerinde kendilerine ait bir dayanışma kültürü içinde yaşamalarına imkan verilmeden, belediyenin, TOKİ’nin, kentle ilgili kıymeti kendinden menkul karar mercilerinin onlar için verdiği kararı boyun eğmek zorunda bırakıldılar.

Sulukuleliler yıkımın başladığı 2006 yılında projenin iptali için dava açmıştı. Bu dava halen devam ediyor. Mart 2012’de davaya bakan bilirkişi heyeti 3. kez projenin kamu yararına aykırı olduğuna karar verdi. Tarihi dokunun ve sokak yapısının korunmadığı belirtilen raporda, ayrıca UNESCO’nun belirlediği Sur Koruma Bandı’na uyulmadığı vurgulanıyor. İç hukukta bilirkişi raporları ardı ardına projenin hukuka uygun olmadığını ortaya koyarken, 2010 Mayıs’ında birkaç mahallelinin Türkiye’ye karşı “mülkiyet hakkını ihlal” ve “Romanlara ayrımcılık yapıldığı” gerekçesiyle AİHM’de açtığı dava da halen devam ediyor.

Mutfakta klarinet, girişte tef, çatıda ritm

Proje hukuki dayanaktan yoksun bir halde yeni etaplara başlamak üzereyken, mahallenin hemen yanındaki bir binadan yıllar öncesinde olduğu gibi müzik sesleri yükseliyor. 2007 yılında, yıkımın bölgede tüm şiddetiyle yaşandığı dönemde Sulukule Platformu’nun eylemler, müzik atölyeleri, paneller düzenlediği sırada, platform üyeleri ve İstanbul Teknik Üniversitesi ( İTÜ) Türk Musikisi Devlet Konservatuarı öğretim üyeleri arasında, mahalledeki sanatsal birikimin kuşaktan kuşağa aktarılabileceği bir eğitim merkezi açma fikri ortaya çıkmış. Bu fikir de Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi’nin tohumunu atmış. Çalışmalar, önce henüz yıkılmamış binalarda, sokaklarda başlamış; çalışma yapılabilecek bina kalmayınca 2010 yılında yıkım alanının tam köşesindeki 3 katlı ahşap binaya taşınılmış. O bina halen çocuklar için yeteneklerini dışavurabilecekleri, yıkıma rağmen bir arada durabilecekleri bir alan. Sadece müzik değil, resim, dans ve İngilizce derslerinin de verildiği atölyelere 60 çocuk katılıyor.

Geçtiğimiz sene mart ayında Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi’nin 2010 İstanbul Kültür Ajansı’nın desteğiyle yayınladığı ‘İlle de sanat olsun’ kitabı, hem mahallenin 60’lardan bugüne rant hevesi nedeniyle nasıl sürekli yıkımlarla yüz yüze geldiğini ayrıntılı olarak aktarıyor, hem de mahallenin kültürünü ve bu yıkımda yeşeren atölyenin çalışmalarını günlük hayatın akışında, içten bir dille anlatıyor. Atölyenin proje yöneticisi Funda Oral’dan, mekanda geçen bir günün tasviri:

“Dün atölyeminizin bütün odalarından sesler geliyordu. Mutfakta klarinet, girişteki odada tef, çatıda ritm, orta katta keman çalınıyordu, dansçılar da prova yapmaya uğradılar. Geçenlerde bir keman dersinde, arada sıkılıp çıkanlar, bir bakmaya uğrayıp kalanlar dahil 10-16 yaşları arasında 23 çocuk vardı. (…) Ritm, keman ve nota bilgisi derslerinin ikinci bölümünde öğretmenler ileri seviyede müzik bilgisi olan, çalgı çalan çocuklarla ders yapıyorlar. Bu bölüme katılanlar genellikle kuşaklar boyu müzisyenlik yapan ailelerin çocukları. Bu bölüm bir konser, gösteri ciddiyetinde yapılıyor ve keyfine doyum olmuyor.”

Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi’ndeki bu genç müzisyenlerin çalışmaları geçtiğimiz ağustos ayında meyvesini verdi ve Venezüela’dan gelen Simon Bolivar gençlik orkestrasının İstanbul konseri öncesi sahneye çıktılar. Daha önce pek çok defa konser vermiş olsalar da bu performansın bir başka anlamı var; Bolivar orkestrasının da dahil olduğu sosyal sorumluluk girişimi “El Sistema” , 1975 yılından beri yoksul çocuklar ve suç dünyasına itilen çocuklara müzik eğitimi vermek amacıyla 280 müzik merkezinde devam ediyor. Yani “El Sistema” sulukule çocuk atölyesinin burada yaptıklarını bir başka coğrafyada, Güney Amerika’da 37 senedir hayata geçiriyor.

Bolivar orkestrasıyla verilen Galata konseri konseri sonrası heyecanları hala devam devam ederken Sulukuleli genç müzisyenleri Açık radyo’daki “Açık Dergi” programında ağırlamıştık. Aşağıdaki radyo kaydında Erdoğan Çimen, Efkan Haylaz, Onur Kayaroğlu, İbrahim Tellaloğlu, Hasan Göçer ve Tolga Severler’i dinleyeceksiniz. Fakat son olarak Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi’deki eğitim sistemiyle ilgili biraz bilgi vermekte fayda var, zira atölyede denenen sistem, alaylı eğitimi ve konservatuar disiplini arasındaki birlikteliği yakalamış görünüyor. İTÜ konservatuarından müzik eğitmeni Aykut Büyükçınar şöyle anlatıyor:

“Yıllardır süren bir müzik geleneği olduğu için eğitimleri zaten aileden geliyor. Hem alaylı hem de konservatuar eğitimi yani, birlikte sentezliyoruz. Çok katı bir eğitime gelemiyorlar, sıkılıyorlar zaten. Ben de bir eğitmenden ziyade ağabeyleri gibi yaklaşıyorum onlara. Çocuklar memnun, hem eğleniyoruz, hem öğreniyorlar.”

Bu radyo kaydında konuk ettiğimiz Sulukule çocuk sanat atölyesi ekibinin dışında, atölyedeki çalışmalardan çıkmış; yıkımı, ötekileştirmeyi, ayrımcılığı bambaşka bir tarzda anlatan bir gruptan, “Tahribat-ı İsyan”dan da söz açmazsam bu yazı eksik kalırdı. Asil, Burak ve Hasan, mahallede yıkımın başladığında kurdukları rap grubuyla bu tahribata ve hayata kafa tutuyorlar. “İlle de sanat olsun” kitabı onları şöyle anlatmış:

“ Mahalle yırtamadı, yıkıma karşı koyamadı. Ama onlar yırtacak. ‘Bi sakin ol sus da dinle bizi tanımadın asla!” dedirten önyargılı bakışların altında eziklik hissetmeden hayata isyan ederken müzikleri ve rap onları kurtaracak.”

8 Nisan Dünya Romanlar Günü vesilesiyle Uluslarası Af Örgütü’nün yayınladığı, Avrupa genelinde sayıları 10-12 milyon arasında olan bu en çok ayrımcılığa uğrayan halkın yaşadığı hak ihalellerini görünür kılmak için Avrupa’dan 23 Roman müzisyen ve grubun müziklerine yer verdiği “Listen to Roma Rights” albümünde Tahribat-ı İsyan’ın da bir parçası var. İsmi, “ghetto machines”:

Sulukule çocuk sanat atölyesi gibi atölyeler farklı mahallelerde de oluşturulabilse, çocukların sanata yatkınlığını erken yaşlarda, kendi yaşam alanlarında fark edebilmeleri sağlanbilse … Ama Sulukule örneği, Roman çocukların ve gençlerin belki de romanlara atfedilen kalıplaşmış önyargıların tek iyi yanı olan müzisyen kimliklerini, bir mahallenin kimliği yok edilmişken görünür kılmayı amaçlıyor. Tamamen gönüllü çalışmalarla yürüyen bu atölye, kentin belleğinde dozerlerle, TOKİ’yle, “sağlıksız yaşam koşullarına karşı steril yaşam alanlarıyla” yer eden Sulukule’nin özüne dair bir fotoğraf sunuyor.

SÇSA’yle iletişime geçmek için: sulukulecocuksanatatolyesi@gmail.com.

 

(Visited 316 times, 1 visits today)

Leave a Reply